Olay Hikayesi 2
1071 yılının sıcak bir günüydü.Selçuklu’da savaşlara hazırlık hızla devam ediyordu.Anadolu adeta savaşın
habercisiymiş gibiydi bulutlar siyaha bürünmüş havada tozlu bir sis vardı. Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan tüm gençleri savaşa çağırıyordu. Selçuklu’nun bütün gençleri savaş için hazırlıklara başlamıştı hiçbir yiğidin
gözünde korku namına tek bir şey bile yoktu tüm yiğitler savaşı bekliyor aileleriyle vedalaşıyordu nihayet sa-
vaşçıların savaş için eğitim alacağı, ailelerinden ayrılacağı gün gelmişti. Hanka köyünde de yiğitler savaş iç-
in meydana toplanmıştı tüm yiğitler aileleriyle vedalaşıyordu yiğitler ailesiyle vedalaşırken kalabalık içinden
bir çocuk fırladı:
-Ben de savaşa geleceğim ben de vatanımı koruyacağım
Annesi:
-Hayır ! bu mümkün değil savaşa gidebilmen için büyümelisin
-Ben yeterince büyüğüm bu savaşa katılabilirim
Çocuğun annesi onu sakinleştirdi ve eve götürdü.Daha henüz 16 yaşında olan Oğuz abisi ve babası gibi ol-
mak istiyordu abisini az önce savaşa uğurlamıştı babası ise Selçuklu askeriydi abisi babası gibi asker olma-
nın adımlarını atmıştı ama Oğuz henüz küçük olduğu için savaşa gidememişti Oğuz’un hayali asker olmaktı
Oğuz vatanını savunmaya savaşa gitmek için kendisinin yeterli olduğunu düşünüyordu bunun için savaşa
gidiş planını yapmaya başladı. Oğuz bu gece gizlice evden kaçıp savaş hazırlıklarının olduğu bölgeye gide-
cekti bunun için bohçasını hazırladı gece annesi uykuya dalınca evden kaçacaktı Oğuz gece olmasını bek-
liyordu.
Nihayet gece olmuştu Oğuz annesini kontrol etti, annesi uykuya dalmıştı Oğuz parmak uçlarında sessizcebohçasını alıp evi terk etti.Oğuz evden dışarı çıkınca kalbi hızla çarpmaya başladı savaşa gitmenin heyeca-
nına engel olamıyordu köyün çıkışına doğru yürüdü bu yürüyüş sırasında yalnızca ayın ışığı sayesinde önü-
nü görüyordu Oğuz köyün dışına çıktı. Olduğu yerden eğitim kampının ateşleri görünüyordu eğitim kampına
doğru yola koyuldu.Oğuz, bu yolculuk sırasında doğayı inceleme fırsatı buldu. Orman, gecenin karanlığına rağmen canlılığını koruyordu. Çiçeklerin üzerine düşen çiy taneleri, ay ışığında minik inciler gibi parlıyordu. Bir tavşan sessizce çalıların arasından geçti, ötedeki kurbağaların vıraklamaları doğanın melodisini oluştu-
ruyordu. Oğuz doğanın böylece büyüleyici olduğunu ilk defa bu kadar fark etmişti. Doğayı incelemenin ya-
nında kendisini ve geleceğini de düşünmeye başlamıştı. Gecenin sessizliği içinde kendini dinlemeye başla- dı. Önündeki savaş yolu, içinde hem korku hem de heyecan uyandırıyordu. Acaba gerçekten bir asker ola-
bilecek miydi ? Babası ve abisi gibi vatanı için kılıç kuşanabilecek miydi? O an fark etti ki, sadece doğayı değil, kaderini de incelemek için buradaydı.Tüm bunları bilmek için o eğitim kampına gitmesi gerekiyordu
eğitim kampına yaklaşmıştı, asker olup vatanını savunabilmek Oğuz’un hayaliydi, şu anda hayallerine giden
yolu yürüyordu. Gecenin sessizliği içinde, kampın ateşleri artık daha net görünüyordu. Kulaklarına ara sıra askerlerin konuşmaları ve silah sesleri geliyordu. Artık dönüşü yoktu; ne olursa olsun oraya varmalıydı. Ay ışığının aydınlattığı patikada yürürken içindeki heyecan giderek artıyordu.O an, göğsüne büyük bir sorumlu-
ğun yüklendiğini hissetti.Birkaç saatlik yürüyüşün ardından Oğuz, nihayet kampın dışına ulaştı. Kampın et-
afında devriye gezen Selçuklu askerleri vardı. İçeri gizlice girmesi mümkün değildi. Bir an duraksadı. Ne ya- pacağını bilemez halde etrafına bakındı. Biraz düşündükten sonra cesaretini topladı ve ileri atıldı.
Oğuz, nöbetçi askerin yanına giderek derin bir nefes aldı. Göğsünü dikleştirerek, cesur bir ses tonuyla konuştu:
- Selamünaleyküm Ben de savaşçı olmak istiyorum. Beni de eğitmenize izin verin.Nöbetçi asker, baştan aşağı Oğuz’u süzdü. Üzerindeki kıyafetler, uzun yolculuktan dolayı toz içindeydi.kü-
çük yaşına rağmen gözlerinde büyük bir cesurluk vardı. Ancak asker, sert bir şekilde karşılık verdi:
- Evine dön evlat, burası çocuklar için değil
Oğuz yılmadı, ısrarla konuşmaya devam etti:
- Ben çocuk değilim! Babam ve abim Selçuklu askerleri. Ben de onlar gibi olmak istiyorum!
Nöbetçi asker biraz düşündü, sonra kampın komutanına haber vermeye karar verdi. Kısa süre sonra, heybetli bir adam Oğuz’un karşısına çıktı. Bu, kampın başındaki komutan Emir Yavuz Beydi. Gözleri
tecrübeyle parlayan, sert yüzlü bir adamdı. Oğuz’a dikkatlice baktı ve sordu:
-Adın ne evlat?
-Oğuz
-Kaç yaşındasın
-16
Komutan Oğuz’u süzdü. Küçük ve narin görünüyordu ama gözlerindeki azim ve cesaret dikkat çekiciydi. Bir an düşündü, sonra yanındaki bir askere dönerek emir verdi:
- Onu alın, ama diğer askerlerle aynı şartlarda eğitim görecek. Eğer başarısız olursa, evine geri dönmek zorunda.
Oğuz’un içi sevinçle doldu. Hayaline kavuşmak için büyük bir fırsat yakalamıştı. Ancak işin kolay olmayaca-
ğını biliyordu.
Eğitim kampı, Oğuz’un düşündüğünden daha da zordu. Sabah güneş doğmadan uyanıyor, askeri disiplini i-
çin tüm askerler beraber kahvaltı yapıyor,ağır kılıç dersleri alıyor,dayanıklılık çalışmaları ile güçlenmeye ça-
lışıyordu. Elleri kılıç tutmaktan nasırlaşmış, vücudu yorgunluktan tükenmişti. Ancak her gün daha da güçle-
niyordu.
Diğer askerler başta Oğuz’u küçümsüyorlardı Oğuz’u çocuk gibi görüyorlardı ancak bu Oğuz’un daha fazla
azmetmesine neden oluyordu. Oğuz azmetti hiçbir çalışmadan kaçmadı, tüm talimatlara uydu,ne kadar yo-
rulsa da yorulsun pes etmedi. Geceleri yorgunluktan uyuya kalıyor ancak sabahları da en erken kalkan o
oluyordu. Oğuz’un bu azmi yavaş yavaş diğer askerlerin de sevgisini kazanıyordu.
Bir gün komutan Emir Yavuz Bey Oğuz’u yanına çağırdı:
-Oğuz uzun zamandır seni izliyorum gerçekten çok cesur ve başarılısın ancak sadece başarı yetmez. Akıl
ve zeka da gerekli, savaş yalnızca bilek gücü ile değil zekayla da kazanılır.
-Öğreneceğim komutanım
-O halde hazır ol çünkü yakında gerçek bir savaş bizi bekliyor
Bu sözleri duyan Oğuz savaş için daha fazla çalışması gerektiğini anlamıştı.Oğuz o konuşmadan sonra Çadır alanına geri döndü.Oğuz arkasından birisinin ona bağırdığını işitti:
-Oğuz!
bu kişi Oğuz'un ağabeyiydi:
-Oğuz senin burada ne işin var! Annemin yanında olman gerekiyor.
-Hayır! Ağabey ben de vatanım için savaşacağım ben de vatanımı koruyacağım.
-Burası savaş alanı, oyun alanı değil öyle sadece söylemekle olmuyor.
-Ben sen gittiğinden beri buradayım eğitimimi alıyorum vatanımı korumak istiyorum.
-Ne annemin bundan haberi var mı kadıncağız seni o kadar merak etmiştir ki
-Evet var evden çıkmadan önce ona buraya geleceğime dair bir not bıraktım.
-Artık buraya gelmişsin bir kere geri dönmek olmaz ancak sakın sözümden çıkma senin bir asker gibi büyü-
mene yardım edeceğim
-Seni pişman etmeyeceğime söz veriyorum
Oğuz o günden sonra eğitimine daha çok önem vermeye başladı.
Günler geçtikçe Selçuklu ordusu, Sultan Alparslan’ın önderliğinde büyük bir savaşa hazırlanıyordu.bu bü-
yük savaş Anadolu’nun kaderini belirleyecek kadar büyüktü.Oğuz artık sadece bir çocuk değil artık gerçek bir savaşçı olmuştu.
Bir gün,kamp alanına bir haber geldi.Bizans İmparatoru büyük bir orduyla Selçukluların üzerine geliyordu.
Alparslan,tüm askerlerine emir verdi:
-Savaşa hazır olun!
Oğuz’un kalbi hızla çarptı, o büyük an gelmişti. Savaşçı olup olmadığını göreceği an gelmişti.
1071 yılının Ağustos ayında. Malazgirt ovasında Selçuklu ve Bizans orduları karşı karşıya geldi.Selçuklu askerleri arasında Oğuz da vardı kılıcını kavradı atının üzerinde komutanının emrini bekliyordu.
Komutandan emir geldi:
-Hücum !
Savaş başlamıştı, ortalık adeta cehenneme dönmüştü. Oklar havada uçuşuyor, Kılıçların sesi ovada yankı-
lanıyordu. Oğuz, savaşın ortasında ne kadar korkutucu olduğunu hissetti ancak asla geri adım atmadı ya-
nındaki bir Selçuklu askeri yere düştü Oğuz hemen düşen Selçuklu askerinin yerine geçti. Kılıcını savurdu
kendisine saldıran Bizans askerini yere devirdi.Savaş saatlerce sürdü Sultan Alparslan’ın üstün savaş stra-
tejisi ve Selçuklu ordusu sayesinde Bizans ordusu dağıtıldı ve Bizans imparatoru esir alındı.
Oğuz savaş bittikten sonra köyüne döndü. Annesi onu sağ salim görünce gözyaşlarına boğuldu:
-Oğlum! Geri döndün!
Oğuz annesine sarıldı. Artık o eski çocuk değildi. Savaş meydanında sınanmış, gerçek bir asker olmuştu. Babası ve abisi gibi artık o da vatanını savunmuştu.Oğuz günler geçtikçe kısa sürede eski köy rutinine dön-
müştü. Bir sabah Oğuz sabah güneşiyle beraber erkenden evden ayrıldı. Yavaş ve sakin adımlarla köyden
uzaklaştı eğitim alanına ilk gittiği gece geçti yola gitti o yoldan geçti orada geçerken düşündüklerini aklına
getirdi eğitim alanına gitti eğitim alanına gittiğinde eğitim alanında ağaçlardan başka bir şey göremedi eği-
tim alanı boşaltılmıştı. Oğuz eğitim alanından sonra savaşı gerçekleştirdikleri ovaya gitti orada bir ağaca
yaslandı ağaca yaslandığında arkasından bir ses işitti:
-Oğuz
Bu kişi komutanı Emir Yavuz Beydi
-Evlat, ne işin var senin burada
-Komutanım, eski zamanları görmeye geldim bu boş ovada eski zamanımı görüyorum
-Ah evlat ah zamanında ben de senin gibi genç bir yiğittim.Anlat bakalım burada eski zamanını görebildin mi peki
-Savaş gördüm komutanım, kan,vahşet gördüm
-Biz de istemezdik evlat savaş zordur herkes kahraman olmak ister ancak savaş, kan, acı ve kayıplar demek. Bazen zafer dahi içindeki boşluğu doldurmaz.
Dedi komutan ve sözlerine şöyle devam etti:
- Evlat, her zaferin ve her kahramanlık öyküsünün ardında bir bedel vardır. Ama unutma, gerçek kahraman-
lık, yaşadıklarından ders çıkarabilmektir.
Oğuz, Emir Yavuz Bey’in sözleri üzerine derin bir düşünceye daldı. Savaş, her ne kadar bir zafer gibi görünse de, geride kalan acıların, kayıpların ve yaraların biriktiği bir savaştı. Bu duygular onu içten içe sarmaya başladı.
Oğuz birden irkildi sersemlemiş şekilde etrafına baktı. Etrafında ne Emir Yavuz Bey ne de işittiği sözler
Oğuz’un kalbi hızla atmaya başladı. "Bu bir rüya mıydı?" diye düşündü. Rüyasında duyduğu sözler hâlâ
zihninde yankılanıyordu:
"Her zaferin ardında bir bedel vardır, evlat. Gerçek kahramanlık, yaşadıklarından ders çıkarabilmektir”
Oğuz,artık bu sözlerin ardında ne için savaştığını daha da iyi biliyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder